Fethiye ve Muğla, antik kent açısından oldukça zengin bölgelerdir. Özellikle tarihsel dokuyu seven, antik uygarlıkların bir dönem yükselişe ve kaçınılmaz olarak çöküşe geçtiği toprakları keşfetmeye hazır olanlar için kısa bir Fethiye antik kent rehberi hazırladık!
Telmessos Antik Kenti
Fethiye’nin antik çağlardaki adı olan Telmessos’tan ismini alan bu kent, Likya ve Karya uygarlıklarının sınırına denk gelen bölgede, milattan önce 5. Yüzyılda kurulmuştur. Günümüze kadar ulaşan Telmessos Antik Kenti kalıntıları, bölgenin Helenistik ve Roma döneminde zengin ve üst seviye bir kültüre sahip olduğunu göstermektedir. Likya’ya özgü kaya mezarları, kale, tiyatro ve lahitleriyle Fethiye’yi süsleyen antik kentin en önemli yapılarından birisi olan antik tiyatrosu 1993 yılında Fethiye Arkeoloji Müzesi tarafından açığa çıkarılmıştır. Ticari iskelenin hemen arkasında olan Telmessos antik tiyatronun konumu, Fethiye’nin kent merkezine tekabül etmektedir. Tipik Roma tasarımlarını barındıran tiyatro, 2. Yüzyılda Yunan tarzında yapılan başka bir tiyatronun üstüne inşa edilmiştir…
Ksantos Antik Kenti
Lika eyaletinin en eski ve en büyük kenti olan Ksantos Antik Kenti, Fethiye şehir merkezine 55 kilometre mesafede, Fethiye – Kaş yolu üzerindedir. Likya Akropolu, Roma Akropolu ve bunlar hariç bazı bölgelerden oluşan antik kent, Likya’nın idari ve dini merkezi olma özelliği taşımaktadır. Ksantos, milattan önce 545 yılında yaşanan Pers istilasına dek bağımsız bir şehir devletiyken; bu istilada neredeyse tamamen yok olmuştur. Kelimenin tam manasıyla bir felaket şehri olan Ksantos; Pers istilasının ardından tekrar kurulmuş ancak 100 yıl kadar sonra yangınlarla harap olmuş, bu yangınların ardından yeniden kurulduğunda ise yıllar sonra Büyük İskender’in bozgununa uğramıştır.
Pınara Antik Kenti
Fethiye – Kaş karayolu üzerinde yer alan bir diğer antik kent olan Pınara Antik Kenti; Eşen güzergâhına dönen yoldan ilerlemek suretiyle 6 kilometre gittikten sonra varılan Minare Köyü’nün arkasında yer almaktadır. Günümüzde ismi Minare Köyü olan bölgenin bu ismi almasının arkasında, bölgedeki minare biçiminde kaya mezarlarının yer aldığı bir kaya yatmaktadır. Ksantos’tan gelen kolonistler tarafından kurulan Pınara Antik Kenti, İskender’den çok öncesine Truva’ya kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Zira Truva Savaşı’nda Pınaralı okçu Pandaros, ismi zikredilen tarihi kişiliklerden birisidir. İskender’in ölümünün ardından Bergama Krallığı’na bağlanan ve en sonunda da Roma’nın bir şehri olan Pınara; 141 ve 240 yılındaki depremlerde çok büyük zarara uğramış, milattan sonra 9. Yüzyılda ise tamamen terk edilmiştir.
Kaunos Antik Kenti
İlk kez 1842 yılında İngiliz Arkeolog Hoskyn’in yerini tespit ettiği Kaunos Antik Kenti; Dalyan’da yer alan bir harabelerde bulunan halk meclisi tabletinde yazılanların çözülmesiyle ismen tescil edilmiştir. Koruma altına alınan tarihi 2800 yıl geriye giden bu antik şehrin, çok daha eski bir yerleşim yeri olduğu tahmin edilmektedir. Kalıntılar, bizlere Kaunos’un bir dönem kendi adına para bastırabilecek kadar güçlü bir ekonomiye ve egemenliğe sahip bir devlet olduğunu göstermektedir. Coğrafi konumu ile Akdeniz ve Ege Denizi arasında rota tutan gemilerin önemli bir liman şehri olan Kaunos; tiyatrosu, mimarisi ve konumuyla Fethiye bölgesindeki en dikkat çekici antik kentlerden birisidir. Beş bini aşkın oturma kapasitesiyle Güneybatı’ya dönük tasarlanan antik tiyatro; oyun yeri, oturma sıraları ve sahne isimli üç bölümden oluşmaktadır. Eski Sulungur Gölü’nün kuzeyinde yapılan kazı çalışmaları ile Kaunos Antik Kenti’nin tapınak bölümünün stoa kalıntıları ortaya çıkarılmış, heykel kaideleri de açığa çıkmış ancak heykeller bulunamamıştır.
Patara Antik Kenti
Kalkan’ın 14 kilometre uzağında, Kalkan – Fethiye yolu üzerinde bulunan Patara Antik Kenti, milattan önce 23. Yüzyıldaki Hitit metinlerinde de ismen geçmektedir. Ksantos Antik Kenti, Muğla bölgesinin en büyük ve işlek limanı özelliğini hiçbir dönemde yitirmemiştir. Yazıt ve sikkelerde, Likya dilinde Patara; Arap kaynaklarında ise Batara olarak geçen şehrin ününe ün katan hadise ise Bizans döneminde Aziz Nicholas’ın doğum yeri olması olmuştur. Ksantos vadisinin son şehri olan Patara; günümüzde Akdeniz’in en temiz sahillerinden birisidir. Kum ve çalılarla kaplı olan Patara genel görünüm itibarıyla da diğer Likya şehirlerinin tipik özelliklerini barındırmamaktadır. Günümüzde ayakta kalan yapılarının büyük çoğunluğu Bizans, Roma ve Ortaçağ dönemine aittir. Şehir kalıntılarının giriş bölümünde çok iyi korunmuş ve oldukça heybetli bir Roma zafer takı bulunmaktadır. Bu takın batısında yer alan tepenin yamacı ise Likya tipi lahitlerle kaplı mezarlık alanına uzanmaktadır. Fethiye antik kent listesinde ayrı bir öneme sahip olan Patara Antik Kenti’nin doğu girişinde bulunan kitabe, milattan önce 147’de yapılan onarım ve şehirde gerçekleştirilen ekleri anlatmaktadır. Hemen hemen bütün antik kentlerde önem taşıyan antik tiyatro ise Kurşunlu Tepe’ye yaslı bir vaziyette tasarlanmış olup şehrin genel anlamda seyredilebildiği en güzel köşeyi oluşturmaktadır. Vespasian Hamamları, Hadrian dönemi ambarı ve Korinth Tapınağı gibi şehrin önemli noktaları tiyatrodan izlenebilmektedir. Patara Antik Kenti’nin önemi, sadece arkeolojik ve tarihsel açıyla sınırlandırılamaz. Zira bölge, soyları tükenmekte olan caretta carettaların milyonlarca yıldır yumurtalarını bırakarak yavruladıkları ender sahillerden birisine sahiptir.
Fethiye Müzesi
Fethiye başta olmak üzere Muğla bölgesi, arkeolojik açıdan oldukça zengindir. Bu zenginlik, yöreye ait doğal eserlerin bir mekân içinde sergilenmesi fikrini doğurmuş; 1960’lı yılların başında da dönemin yetkilileri tarafından tasarlanan müzenin ilk taslakları geliştirilmiştir. Çevreden toplanmış büyük ebattaki taş eserler bir depo içinde muhafaza edilerek, müzeye giden ilk adımlar atılmıştır. 1987 yılında ise yeni inşa edilen bina vesilesiyle çağdaş müzecilik anlayışı ön plana çıkarılmış; bölge tarihi bakımından büyük önem taşıyan eserler ziyaretçilere sunulmaya başlanmıştır. Fethiye’de ne yenir? Fethiye’de Gezilecek Yerler başlıklı içeriğimiz ilginizi çekebilir.
Fethiye Müzesi, biri etnografya biri de arkeoloji olmak üzere iki salondan oluşmaktadır. Arkeoloji bölümünde sergilenmekte olan eserlerin büyük bir kısmı seramik eserlerdir. Salonda, kendi içinde belirli bir kronolojik sıra ile sergilenen eserlerden en önemlisi, şüphesiz ki Likçe’nin çözümünde müthiş bir katkı sunan steldir. Bu stelin üzerinde üç değişik dilde yazılan bir metin bulunmaktadır. Arkeoloji bölümünde milattan önce 3000’den itibaren Bizans Çağı’nın sonuna dek süren dönemi kapsayan eserler sergilenmektedir.
Fethiye Müzesi’nin bir diğer önemli eseri ise, “Kumrulu Genç Kız Heykeli” ile yanındaki iki kadın heykelidir. Bu heykellerin önemi ise, kumrulu kız heykelinin Artemis kültü ile ilgili olmasından kaynaklanmaktadır. Antik dönemde kent içinde Artemis tapınağının yer aldığını kanıtlayan bu heykel, müzenin en önemli eserleri arasındadır.
Etnografya salonu ise bölgeye has el dokumaları, el işlemeleri, gümüş takılar, kaftan ve üç etekler bulundurmaktadır. Bütün üniteleriyle faal durumda, ahşaptan yapılma bir dastar tezgâhının da sergilendiği etnografya bölümü de en az arkeoloji bölümü kadar ilgi çekicidir.
Müzenin açık mekânında, büyük taş bloklu eserlerden lahit mezarlara kadar bölgedeki tipik açık alan kalıntılarından örnekler sergilenmekle birlikte Likya kültürünün önemli bir ürünü kabul edilen “Izraza Anıtı” da bu bölümde ziyaretçileri beklemektedir.
Sizde seyahatlerinizde tarihin günümüzdeki ayaklı rehberleri kabul edilen antik kentlere vakit ayırmayı seviyorsanız, Fethiye bölgesine planlayacağınız seyahatlerinizde muhteşem bir konaklama imkanı sunan Zehra Hotel sizin için bir rezervasyon kadar yakın!
İlginizi Çekebilir: Muğla Gezi Rehberi